Al Gore’un savunuculuğunu ve iklim değişikliğiyle ilgili belgeselini 2006 yılında ilk kez öğrendiğimde, yaşam koşullarımız ne olursa olsun bilincimizi yükseltmenin gerekli olduğuna dair inancım pekişti.
Yoga eğitmenim bir keresinde güçlü bir içgörü paylaşmıştı: belirli bir yoga pozunda zorluk veya rahatsızlıkla karşılaşırsak, bundan kaçınmamalıyız. Bunun yerine, sorunu gerçekten ele almak veya acıyı hafifletmek için, o poza farklı bir zihniyet ve yüksek farkındalıkla yaklaşmalıyız.
Nörobiyolojide, beynin yaşam boyu öğrenme yeteneğine sahip olduğu ve karmaşık nöronal devreler geliştirebileceği anlaşılmaktadır. Tutumlarımız beynimizin bakımını ve işlevselliğini önemli ölçüde etkiler. Sinir ağlarımız daha karmaşık hale geldikçe, empati, alçakgönüllülük ve doğruluk kapasitelerimiz gelişerek bizi hayvanlardan ayırır.
Bu yetenek bize yüksek bilince giden bir yol sunar ve bizi insanlık merdiveninde ilerletir. Mistisizm, dikkati içe yönlendirerek, zihni susturarak ve ruhun koltuğuna odaklanarak kendini tanımayı öğretir.
Bu içsel yolculuk öz farkındalığa ve özümüzün daha derin bir şekilde anlaşılmasına yol açar.
Fiziksel sınırlamaları aşarak kozmik bir bilince ulaşabiliriz. Vurgulamak istediğim şey, çeşitli disiplinlerin aynı mesajı yankıladığıdır: ister fiziksel yoga, ister çevre yönetimi, ister bilişsel gelişim veya meditasyon yoluyla olsun, anlayışımızı genişletebilir ve yaşamın birçok alanında bilincimizi yükseltebiliriz.